Modakolik Olduğumuzun Farkında Mısınız?
Altın Kafes! Moda dünyasının şatafatlı çehresinin arkasında gizli kalanları işin içine biraz da ironi katıp ancak bu şekilde tanımlayabilirdik. Ekonomiler daralıyor, krizler çıkıyor ama her nasılsa moda sektörü onca şikayete rağmen her zaman ayakta kalmayı başarıyor. Çünkü moda aslında bir motivasyon ve sektör insanların en aciz zamanlarında duygularına dokunup tüm benliklerini ele geçirmeyi çok iyi biliyor. Kısacası, icadı daha eskilere ama asıl patlaması 1990’lara dayanan internetle gücünü ikiye katlayan moda, biz ne kadar uzak durmaya çalışırsak çalışalım yüzyılın en büyük bağımlılığı.
Moda denince konu keşke eskisi gibi sadece alışverişle sınırlı olsa. Moda internet siteleri, blog’lar, sokak stili fotoğrafçılığı, pop-art akımının temsilcilerinden Andy Warhol’un “Bir gün herkes 15 dakikalığına şöhret olacak” sloganından türeyen sokağın ünsüz ünlüleri ve önüne geçilemeyen bir sosyal medya… Hızlı büyümeyle gitgide kontrolsüz bir güce doğru sürüklenen moda, hiç duymadığımız sektörler yaratmaya devam ediyor. Bu süreçte de kendine boyun eğmeyen ve karşı gelmek isteyen duayenleri bile bir bir harcayıp silmekten çekinmiyor.
Geçtiğimiz günlerde en yakın örneğine şahit olduğumuz moda haftalarını düşünün. İzleyenleriniz varsa, “Entourage” dizisinin başka bir formatı çekiliyor sanki sokaklarda. Entourage’ın Türkçe sözlük anlamı “yakın çevre, muhit, arkadaş çevresi” demek. Eskiden sezon trendlerinin tartışıldığı, tasarımcıların yeni parçalarını yakından görmek için sabırsızlanıldığı defilelerin yerini şimdilerde entourage’ıyla dolaşan ve defile öncesi kameralara poz veren Anna Dello Russo ya da Miroslava Duma’nın ne giymiş, ne tweet atmış merakı alıyor. Moda arkadaşlığı adı altında defilelere toplanan sokağın ünsüz ünlüleri attıkları her adımda para kazanırken, akla gelmeyecek bir sektörün devleşmesine de ön ayak oluyorlar. Onların fotoğraflarını çeken fotoğrafçılar, onların stilini konu alan site ya da blog’lar, adlarına verilen partiler ve hatta tüm bu furyanın yayılmasını sağlayan sosyal ağların bu kadarıyla yetinmeyip onlarla ilgili aplikasyonlarla teknoloji sektörüne de sıçrayışları gözlerden kaçmıyor.
Anlayacağınız, arkadaşlığın bile iş olarak yapıldığı bir boyuttan söz ediyoruz. İşin daha acı tarafı bu sektörü kimilerinin, defilelere girmeyip kapının önünde davetliymiş imajı çizme taktiğiyle boy gösterme boyutuna kadar taşıdıkları bir dönemdeyiz. Çünkü 90’lı yıllardan bu yana değişen tek bir şey var o da, içeride ne olduğu değil, dışarıda ne olduğu? Kumaşlar, teoriler, dokular, teknikler… Kimse modanın bilgi kısmı ya da başka bir deyişle sıkıcı tarafıyla ilgilenmek istemiyor. Zamanın hızlandığı, kimsenin kendine vakit ayıramadığı bu çağda birçoğumuz modayı basite indirgemeyi tercih ediyor. Malzemeyse zaten hazır önümüze geliyor, kameralarda boy göstermeye oldukça istekli, bize paparazziler tarafından yakalanma zevkini bile yaşatmayı çok gören fashionista’lar var artık bilgisayar ekranlarımızda.
Tüm bunların altında yatan tek ihtiyaçsa şöhret! Moda sektörü bu açığımızı yakaladığı günden beri dozu arttırarak bizi bir adım daha bu sirkin içine sürüklemeye devam ediyor. Haute Couture’ün yaratıcısı Charles Frederick Worth dendiğinde hiçbir fikri olmayan blogger’lar kendi kıyafetleri üzerinden giyim önerilerinde bulunurlarken, akıllı telefonlarıyla gördükleri her şeyi çekip takipçileriyle paylaştıklarında moda manifestolarını yayınlamış bilirkişi oluyorlar. Sadece biz değil Marc Jacobs’ın bir çantasına dünyaca ünlü blogger Bryan Boy’ın ismini verdiği günden beri birebir moda sektörünün dahileri de bu akıma kapılmış durumda. Yani modakolik olmaktan kaçamayacağımız ya da bu yeni akıma sırtımızı dönemeyeceğimiz bir gerçek ama unutmayalım ki aralarında ince bir çizgi olan stil ya da gösterişin tarafını seçmek hala bizim elimizde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder